S: Rahim Ağzı Kanseri nedir?
C: Kanser, vücudun herhangi bir bölgesindeki hücrelerin anormal şekilde çoğalmaya başlamasıyla gelişebilen bir hastalıktır. Rahim ağzı kanseri de, serviksteki (rahim ağzı) anormal hücre çoğalmasıdır. Serviks, uterusun (rahim) vajinaya açılan alt bölümüdür.

Bir kadın Human Papillomavirüs’ün (HPV) belirli tipleriyle infekte olduğunda ve infeksiyondan kurtulamadığında serviksin duvarında anormal hücreler gelişebilir. Erken saptanıp tedavi edilmezse bu anormal hücreler rahim ağzı kanseri öncüllerine ve kansere dönüşebilir. Çoğunlukla bu uzun yıllar alır; ancak nadir durumlarda bir yıl içinde de gelişebilir ve yaşamı tehdit edebilen ciddi bir hastalıktır.

S: Nedenleri nelerdir?
C: Rahim ağzı kanserlerinin neredeyse tümü Human Papilloma Virüs (HPV) adı verilen bir virüsün belirli tiplerinden kaynaklanır. HPV'nin yaklaşık 30 tipi genital HPV olarak bilinir; çünkü bunlar genital bölgeyi etkiler. Bazı tipler serviks duvarındaki hücrelerde değişikliklere yol açabilir. Tedavi edilmezse, bu anormal hücreler bazen kanser hücrelerine dönüşebilir

S: Ne kadar yaygındır?
C: Serviks kanseri kadınlarda meme kanserinden sonra ikinci sıklıkta görülen kanser türüdür. Uzun zamandan beri başarılı bir şekilde uygulanmakta olan sitoloji taraması çalışmaları ile çok sayıda ülkede serviks kanseri morbidite ve mortalitesinde dikkat çeken azalmalar sağlanmıştır. Tarama çalışmalarının yaygın olarak uygulandığı gelişmiş ülkelerde başarı daha belirgin olmakla birlikte, gelişmekte olan ülkelerde tarama çalışmaları sistematik ve yaygın şekilde yapılamadığı için, bu ülkelerde serviks kanseri hala çok sayıda ölümlere yol açabiliyor. Günümüzde serviks kanseri nedeni ile olan ölümlerin %90 kadarı gelişmekte olan ülkelerde meydana geliyor.

Ülkemizde serviks kanseri yıllık insidansı yüzbinde 8 olarak bildirilmiştir. IARC Globocan kaynağına göre 2002 yılında Türkiye’de kadınlarda görülen 27 755 kanser olgusunun 1364 tanesi (%4,9) serviks kanseridir. Aynı kaynağa göre 2002 yılında kanser nedeniyle ölen 17 768 kadından 725 tanesinin (%4,1) ölüm nedeni serviks kanseridir. Bu değerlerle serviks kanseri Türkiye’de kadınlardaki kanserlerde hem insidans olarak hem de ölüm nedenleri arasında 8. sırada geliyor.

S: Risk faktörleri nelerdir?
C: Serviks kanserinin gelişiminde en önemli faktör, insan papilloma virüsü (HPV) dür. Cinsel yolla bulaşan diğer faktörler arasında bulunan HSV2 virüsünün de aynı şekilde etki gösterdiği düşünülmektedir. Serviks kanser hücrelerinde bu virüsün genetik yapısının bulunması bu bulguyu desteklemektedir. Günümüzde 70 den fazla HPV tipi belirlenmiş olup bunların yaklaşık 24 tanesinin insan üreme sisteminde hastalık etkeni olduğu saptanmıştır. Bunlar arasında da tip 16 ve tip 18’in serviks kanseri gelişiminde en önemli rolü oynadığı saptanmıştır.

Erken yaşta (20 yaştan önce) cinsel ilişkiye başlamak, çok sayıda erkekle cinsel ilişkide bulunmak, kadının, erkek partnerinin cinsel davranışı (erkeğin başka eşlerinin olması), diğer üreme sistemi bölümlerinin kanserleri, geçmişte squamöz intraepitelyal lezyon tanısı almış olmak, ilk cinsel ilişkinin erken yaşta (16 yaş veya küçük) olması, geçmişte insan papilloma virüs (HPV) enfeksiyonu ya da diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkları geçirmiş olmak, şimdiki ya da geçmişteki cinsel partnerlerin cinsel ilişki ile bulaşan hastalık riski taşıması, immün eksiklik, HIV (+) olma, kötü beslenme genel risk faktörlerini oluşturuyor. Sigara da önemli bir risk faktörü olarak karşımıza çıkıyor kuşkusuz. Bu arada uzun yıllar risk faktörü olarak kabul edilen, fazla sayıda doğum yapmak ve erkeğin sünnetsiz olması, risk açısından popülaritesini kaybediyor.

S: Klinik bulgu ve belirtileri nelerdir?
C: Serviks kanseri hastalarında en sık görülen şikayet düzensiz, aralıklı olarak süregelen, vajinal kanamadır. Kanama zaman zaman aşırı olabilirse de genellikle az miktarda lekelenme şeklindedir. Kanserli dokuda damarlanma arttığı için dokunma, cinsel ilişki, muayene gibi durumlarda kanama başlar. İlerlemiş vakalarda durdurulamayan kanamalar görülür. Canlılığını kaybeden doku nedeni ile kötü kokulu pis bir akıntı ortaya çıkabilir. İlerlemiş hastalıkta, tümörün yayılımına bağlı olarak, ağrı, bacakta şişme, idrarda kanama, rektal kanama, pis kokulu sürekli bir vajinal akıntı gibi geniş bir yelpaze içinde muhtelif şikayetler olabilir. Serviks kanserinin ilk başlangıç evrelerinde genellikle belirti ve bulgu görülmez. Çoğunlukla kanser yayıldıktan sonra belirti ve bulgular ortaya çıkmaktadır. Aylık adet kanamaları dışında vajinadan anormal akıntı gelmesi serviks kanserinin bir işareti olabilir. Cinsel ilişki sonrası kanama olması sık görülen bir belirti olup yine cinsel ilişki sırasında ağrı olması da serviks kanseri belirtisi olabilir. Ancak bütün bu belirtilerin serviks kanseri dışında diğer hastalıklara bağlı da gelişebileceği unutulmamalıdır. Örneğin iltihabi bir hastalık da, ağrı ya da kanamaya sebep olabilir. Bu nedenle bu belirtiler olduğu zaman mutlaka bir hekimle görüşülmesinde yarar vardır. Vajinal muayene yapıldığında, servikste gözle görülen aşikar bir tümöral yapı saptanabilir. Bazı olgularda vajinal yayılım olduğu da görülebilir. Tümöral dokunun enfekte olmasına bağlı olarak, kanlı, kötü kokulu bir akıntı da saptanabilir. Hastalığın yayılımına bağlı olarak böbrek yetmezliği görülür ve bu en sık rastlanılan ölüm nedenidir. Klasik olarak ağrısız kanama ve et suyu kıvamında akıntı serviks kanserini düşündürmelidir.

S: Teşhis ve tanı yöntemleri nelerdir?
C: Tanı yöntemlerini tek tek ele alırsak;
Tıbbi hikaye ve fiziksel muayene: Hasta doktora başvurduğunda kendisi ve ailesi ile ilgili bazı bilgiler sorulur. Bu soruların amacı hastalığa ilişkin risk faktörlerini belirlemek ve serviks kanserinin hastadaki belirtilerini ortaya koymaktır. Ayrıntılı fizik muayene ile genel sağlık durumu değerlendirilen hastanın, jinekolojik muayene ile de değerlendirmesi tamamlanır (değerlendirmesi jinekolojik muayene ile tamamlanır).

Sistoskopi, proktoskopi ve genel anestezi altında muayene: Sistoskopi işleminde, ışıklı, uzun ve dar bir tüp ile üretradan girilerek mesaneye ulaşılır. Bu yöntemle üretra ve mesane, kanser yayılımı açısından incelenir. Şüpheli alanlardan milimetrik biyopsiler alınabilir. Sistoskopi, bölgesel anestezi ile sadece girilecek olan bölge uyuşturularak ya da bazı hastalarda genel anestezi altında yapılır.

Rektoskopi: Işıklı bir tüp ile rektumdan (kalın barsağın sonu) girilerek kanser varlığı araştırılır.

Biyopsi: Hastalığın varlığını belirlemek için doku örneğinin alınması işlemidir. Eğer alınan biyopsi (parça) sonucunda serviks kanseri tespit edildiyse, bu tip kanserlerin tedavisi ile uğraşan bir cerraha başvurulması gerekir.

Pap (smear) testi: Papsmear uzun yıllardan beri kullanılan bir kanser tarama testidir ve bugüne kadar geliştirilmiş kanser erken tanı yöntemleri arasında en etkili olanıdır. Bu testin temel amacı düzenli aralıklarla yapılarak serviks kanserini en erken evrede yakalamaktır. Jinekolojik muayene sırasında yapılan bu teste fırça şeklinde olan özel bir çubuk servikse sürülerek serviksten salgı ve beraberinde hücre örneği alınmaktadır. Yaklaşık 15–30 saniye süren bu işlem genellikle ağrısızdır. Alınan örnek takibinde lam adı verilen mikroskop camına sürülerek yayılır ve laboratuvarda mikroskop altında incelerek test sırasında alınan servikal hücrelerin yapısında bir anormallik olup olmadığına bakılır. Bu tetkik sonucu kanserin varlığını düşündürse de kanserin kesin tanısı serviksten biyopsi alınarak dokunun incelenmesiyle konur. Papsmear bazı durumlarda vajina ve endometrium kanseri hakkında da dolaylı bilgiler verebilir.
A.B.D.'de kullanılmaya başlandığından bugüne kadar serviks kanserinden ölümde %70 oranında azalma görülmüştür. Ne yazık ki böyle etkili bir yöntem olmasına karşın ülkemizde kadınlarımızın çoğu bu yöntemi bilmiyor ya da gözardı ediyorlar. Serviks kanserine yakalanan kadınların sorgulamasında %80'inden fazlasında bu testin hiçbir zaman yapılmadığı ya da düzenli olarak yapılmadığı ortaya çıkıyor ne yazık ki. Oysa ki cinsel yönden aktif hale gelen her kadın yıllık jinekolojik muayeneler için başvurmalı ve bu esnada papsmear kontrolleri yapılmalıdır. İki normal papsmear sonrası, papsmear yapılma sıklığı iki yılda bire indirilebilir. Yıllık jinekolojik muayeneler ömürboyu sürdürülmelidir. Gebelik durumlarında ise, gebelik planlandığında jinekoloji uzmanına başvurulması ve bu esnada rutin jinekolojik muayenede papsmear alınması en uygunudur. Smear için en uygun zaman da adet kanaması tamamen bittikten sonraki günlerdir. Adet kanaması ya da başka bir nedenle kanama olduğunda papsmear alınsa da teknik zorluklar nedeniyle yorumlanamaz. Papsmear uygulamasının daha efektif olabilmesi için bir gün önceden cinsel ilişkide bulunulmamalı ve vajina içi yıkanmamalıdır.

Görüntüleme Testleri: Akciğer grafisi ile serviks kanserinin akciğerlere yayılıp yayılmadığı, Bilgisayarlı Tomografi (BT) ile serviks kanserinin pelvis ve para-aortik bölgede lenf düğümlerine yayılım durumu gösterilebilir. BT yönteminde, bir X-ışını demeti vücudun etrafında döndürülerek, çeşitli açılardan değişik görüntüler alınır. Alınan görüntüler bir bilgisayar aracılığı ile biraraya getirilerek vücudumuzun içinin görüntüleri oluşturulur. Ayrıntıları daha iyi gösterebilmek için damar yoluyla kontrast madde adı verilen özel bir boya kullanılır.
Manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ise serviks kanserinin komşuluğundaki veya uzağındaki diğer organlara ya da lenf düğümlerine yayılıp yayılmadığını gösteren bir diğer görüntüleme yöntemidir. MRG’ da manyetik alan ve bilgisayar kullanılarak vücudun iç yapısının ayrıntılı görüntüleri elde edilir.
İntravenöz Urografi (IVU), damar yoluyla özel bir boya verildikten sonra, idrar yollarının X ışınları ile çekilen filmidir. Bu boya kan dolaşımından böbrekler yoluyla atılır. Böbreklerden üreterlere ve oradan mesaneye geçer. Böbreklerden çıkan idrar yollarındaki anormallikleri gösterir. Serviks kanseri pelvik lenf düğümlerine yayılıp, üreter adı verilen, mesane ile böbrekleri birleştiren idrar yollarına bası uygulayıp buranın tıkanmasına neden olabilir. IVU ile tıkanıklık olup olmadığı anlaşılabilir.

S: Hastalığın seyri nasıl olmaktadır?
C: Optimal bir tedavi için hastalığın evresinin tam ve doğru olarak saptanması gerekir. Bugün için kabul edilen evrelemede 5 kademe kullanılır. En erken evre Evre 0, en ileri evre de Evre 4 dür. Burada uzak organlara metastaz bulunur. Her evre kendi içinde alt evrelere ayrılır (Evre 1a1, Evre 2a gibi). Evreleme klinik olarak, yani muayene, sistoskopi, rektoskopi, ilaçlı böbrek filmi (IVP), radyografi ve bilgisayarlı tomografi sonuçlarının bir arada değerlendirilmesi ile yapılır. Ultrasonografinin evrelemedeki rolü sınırlıdır.

Serviks kanserinde prognoz yani hastalığın gidişatı pek çok faktöre bağlıdır. Bunlar hastalığın evresi, lenf nodu tutulumu, tümörün büyüklüğü, damar tutulumu, hücre tipi, hücrenin DNA içeriği gibi faktörlerdir. Hastalığın evresine göre 5 yıllık sağ kalım oranları şu şekildedir.

Evre 1

% 85

Evre 2

% 66

Evre 3

% 39

Evre 4

% 11

Hastalığın takibi esnasıda nüks ortaya çıkarsa prognoz çok kötüdür ve hastaların %80'i kaybedilir. Nüksler genelde ilk 2-3 yıl içinde görülür. 5 yıldan sonra oldukça nadirdir. Serviks kanseri son derece öldürücü ve tedavisi güç bir hastalık olmasına rağmen düzenli kontroller sayesinde çok erken dönemde fark edilebilen ve kolaylıkla hatta çoğu zaman ameliyata bile gerek kalmadan tedavi edilebilen nadir kanserlerdendir.

S: Tedavi yöntemleri hakkında bilgi verir misiniz?
C: Diğer kanserler gibi, rahim ağzı kanseri de birçok şekilde tedavi edilebilir. Tedaviye başlamadan önce göz önüne alınması gereken bazı konular vardır. Kanserin boyutları ve hangi bölgelere yayıldığı, kadının yaşı ve genel sağlığı, hastanın tercihi gibi. Rahim ağzı kanseri tedavisinde 3 ana yöntem, cerrahi, radyasyon tedavisi ve kemoterapidir. Tedavi bu yöntemlerden 2’sini veya daha fazlasını içerebilir. Tedavi planına doktor yapılan testlerin sonucuna göre karar verir. Her birey tedaviye farklı yanıt verir. Bir kişi için doğru olan tedavi başka biri için doğru olmayabilir. Rahim ağzı kanserini tedavi etmeye yönelik en iyi seçeneklerin tüm risklerini ve yan etkilerini değerlendirmek şarttır.

Tedavide prensip olarak Evre 2b ve üzerindeki hastalara ve büyük tümörlü (4 cm üstü) Evre 1b ve I2a hastalarda ameliyat yapılmaması fikri hakimdir. Evrelere göre önerilen tedavi şekilleri şunlardır:

Evre 0

Konizasyon veya basit histerektomi (rahim alınması)

Evre 1a1

Lenf ve damar yayılımı yoksa Konizasyon veya basit histerektomi

Evre 1a2- Evre 2a

Geniş ve radikal histerektomi

Evre 2b ve üstü

Radyoterapi/kemoterapi

Günümüzde uygulanan radikal histerektomi oldukça büyük bir ameliyattır. Amaç, kanseri sınırlarının ötesinde sağlam dokulardan da geçerek damarları ve lenf yolları ile birlikte çıkarmaktır. Eğer bunda başarılı olunamayacaksa radyoterapi uygulamak cerrahiden daha iyi sonuçlar verir. Radyoterapi ile birlikte kemoterapi uygulanması başarı oranını arttırır. Tedavide yaygın olarak kullanılan bir başka yöntem de cerrahiye ek olarak radyoterapi uygulamaktır. Radyoterapi serviks kanserinin her evresinde kullanılabilir. Burada amaç cerrahi ile ulaşılmayan kanserli hücrelerin tahrip edilmesidir. Bunların yanında, genç ve cinsel yaşamı devam eden hastalarda ilk seçenek cerrahi tedavidir.

Primer cerrahi tedavi sonrası, takip edilen ancak daha sonra nüks eden hastalarda kemo-radyoterapi yapılmalıdır. Primer veya adjuvan kemo-radyoterapi sonrası nüks eden hastalarda ekzenteratif yaklaşım en uygun olan seçenektir. Ekzenterasyon için tümörün lokalize olmuş olması gereklidir. Cerrahinin amacı, cerrahi sınır negatif olacak şekilde tümörün çıkartılması olmalıdır. Ameliyat öncesi uzak metastazlar ekarte edilmelidir. MR ve PET (pozitron emisyon tomografisi) bu amaçla kullanılan radyolojik yöntemlerdir. IVP mutlaka çekilmeli ve değerlendirilmelidir. Ekzenteratif cerrahinin tipi, hastalığın lokal yayılımına göre seçilmelidir. Bazı olgularda hem mesane hem de rektumun çıkartılması gerekli olabilir.

S: HPV virüsü nedir?
C: HPV (Human Papilloma Virus) cinsel ilişkiler ile geçen bir virüstür. Rahim ağzı kanseri ve kanser öncesi değişikliklerin yüzde seksenine bu virüs neden oluyor. Son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda, bayanların yüzde altmışında ve yüzde yetmişinde mevcut olduğu görüldü. Rahim ağzı, vajina ve vulva kanserinde etken olmasının keşfedilmesiyle de önemi arttı. İnsanların bağışıklık sistemi bu tür enfeksiyonları 1 ya da 2 yıl içinde temizliyor, ancak daha dirençli HPV türleri rahim ağzı kanseri veya genital bölgede başka kanserlere yol açabiliyor.

Tüm dünyada kadınlar arasında kanserden kaynaklanan ölümlerin ikinci en yaygın nedenidir rahim ağzı kanseri. Her yıl yaklaşık yarım milyon teşhis ve 240 bin ölümle sonuçlanıyor. Ayrıca, düşük dereceli riske sahip belirli HPV tipleri, genital siğillere ve anormal Pap sonuçlarına yol açabiliyor. Her yıl dünya çapında yaklaşık otuziki milyon genital siğil vakası ortaya çıkıyor. ABD’de, her yıl yaklaşık 15 bin kadın, rahim ağzı kanserine yakalanırken, bunlardan yaklaşık altıbini ölüyor. Gelişmekte olan ülkelerde ise bu problem çok daha büyük, çünkü kadınlar kansere yol açan ajanların gelişimini hastalığa yakalanmadan kontrol ettirmiyorlar ve bu da her yıl binlerce bayanın ölümüne yol açabiliyor.

S: HPV Nasıl bulaşır?
C: Cinsel olarak aktif kadınların yüzde 50’den fazlasında HPV’nin bir ya da daha çok tipine ait enfeksiyon izlerine rastlamak mümkün. Bu enfeksiyonların çoğu da klinik belirti vermiyor. Bulaşma şekli, çoğu zaman cinsel ya da çok yakın tensel temas olabiliyor. Kolaylaştırıcı faktörler olarak bölgenin nemliliği ve dokuda harabiyet sayılabilir. Ayrıca, gebelik, AIDS, kortizon tedavisi gibi kişinin bağışıklık sisteminin çok iyi çalışmadığı durumlarda hastalık hızla ve çok yaygın olarak seyredebiliyor.

S: HPV virüs türlerinin hepsi kansere yol açıyor mu?
C: HPV’nin bazı türleri kansere yol açarken, diğerleriyse cinsel hastalıklara yol açıyor. Serviks kanserinin, human papilloma virus (HPV)’un onkojenik türleri tarafından meydana geldiği biliniyor. HPV enfeksiyonu cinsel yolla bulaşan ve üreme organlarının en sık görülen viral enfeksiyonudur. Serviks kanseri vakalarının pratik olarak %99’u HPV enfeksiyonu ile ilişkilidir. Virusun erkekte ve kadında kanser oluşumuna (penis, vulva, vajina iç yüzü, serviks, anüs, rektum) yol açan 40 türü var ve bunlar arasında 16 ve 18 numaralı genotipleri serviks, vulva, vajina ve penis derisi kanserleri yönünden en fazla potansiyeli olan türleridir. Ayrıca düşük riskli türler olan HPV 6 ve HPV 11 genotipleri de düşük dereceli servikal displazilerin önemli bir bölümünün ve genital siğillerin %90 kadarının nedenidir.

HPV enfeksiyonu en fazla 16 ile 20 yaşlar arasında görülüyor. Enfeksiyon çoğunlukla kendiliğinden iyileşir, ancak bazan tam olarak iyileşmez (persistent infection) ve servikste prekanseröz lezyonların oluşumuna yol açabilir. Bu durum uygun şekilde tedavi edilmezse 20-30 yıllık bir süre içinde serviks kanserine dönüşür. İnatçı (persistan) enfeksiyon döneminde prekanseröz lezyonların saptanması serviks kanserinden korunma bakımından çok önemlidir ve uzun yıllar boyunca en temel koruyucu yaklaşım olarak uygulanmıştır.

HPV bulaştırıcılığı yüksek olan bir virustur. Enfeksiyon sıklığı cinsel yaşamın başlamasını izleyen yıllarda hızla artar. HPV enfeksiyonundan sonra serviks kanseri gelişmesi bakımından immün süpresyon, multiparite, genç yaşta doğum yapma, sigara kullanımı, uzun süreli hormonal kontraseptif kullanımı ile cinsel yolla bulaşan diğer bazı hastalıkların (chlamidia trachomatis ve herpesvirus simplex 2 enfeksiyonu) olması etkili olmaktadır.

Çoğu kanserde olduğu gibi serviks kanserinde de erken tanının yaşam süresi ile yakın ilişkisi vardır. Preinvazif olgularda 5 yıllık yaşam yüzdesi 100 olurken bu değer erken lokalize tümörlerde %92, lokal yayılım durumunda %49, uzak metastaz durumunda ise %15 dolayındadır.

S: Bu virüsten korunma yolları nelerdir?
C: HPV enfeksiyonunun önlenmesinde;
Doğum kontrol yöntemi olaran prezervatif gibi engelleyici yöntemlerin kullanılması, spermisid adı verilen kremlerle doğum kontrolü yapılması, tek eşliliğin tercih edilmesi yararlı olabilmektedir.
Sigara içilmesi kadınlarda squamöz hücreli serviks kanseri riskini arttırır. Bu risk sigara içiminin süresi, miktarı ve yoğun sigara dumanına maruz kalma ile daha da artar. Hiç sigara içmeyen ve duman maruziyeti olmayan kadınlara göre bu kadınlarda risk 3 kat daha fazladır. Bazı vaka kontrollü çalışmalarda çeşitli gıdaların kanser riski üzerine etkileri araştırılmıştır. Diyet içerikleri karoten, C vitamini, E vitamini ve folik asitten zengin olan kadınlarda serviks kanserinin daha az görüldüğü bildirilmiştir. Yapılan çalışmalarda A vitamininin az alınmasının riski arttırdığı görülmüştür. Yine benzer çalışmalarla beta-karoten düzeyinin serviks kanser oranı ile ters orantılı olduğu saptanmıştır. Ancak ağız yoluyla folik asit verilen iki randomize çalışmada koruyucu etkinlik gösterilememiştir. A vitamininin HPV ile ilişkili proliferasyonu önlediğini gösteren bazı deneysel çalışmalar mevcuttur. Çalışmalar henüz tamamlanmamıştır. Bu nedenle rastgele vitamin kullanılmamalıdır

S: Rahim Ağzı Kanseri tedavisindeki yenilikler ve HPV aşısı hakkında bilgi verebilir misiniz?
C: Uzun zamandan beri sürdürülen çalışmalar sonucunda HPV aşısı 2006 yılında onaylandı ve kullanıma sunuldu. Toplumda HPV’nin onkojenik türlerinin yaygınlığına bağlı olarak aşının HPV enfeksiyonlarını %65-76 oranında önlediği kanıtlanmıştır. Öte yandan aşının, HPV tip 16 ve 18 tarafından meydana getirilen prekanseröz servikal lezyonların önlenmesinde %100 başarılı olduğunu düşünüyorum.

HPV aşısı, rekombinan teknoloji kullanılmak suretiyle virüse benzer parçacıklardan (virus-like particles) üretilmektedir. İki tür aşı bulunuyor. Bunlardan birisi (Gardasil) kuadrivalan aşı olup yüksek riskli olan HPV 16 ve 18 genotipleri ile düşük riskli HPV 6  ve 11 genotiplerini içeriyor. Diğeri ise bivalan aşıdır (Cervarix) ve yalnızca yüksek riskli genotiplerden (HPV 16 ve 18) hazırlanmıştır.

Aşının uygulanma şekli, 6 aylık süre içinde 3 kez 0.5 ml. intramuskuler enjeksiyon yapılmasıdır. Enjeksiyon yerinde kızarıklık, şişlik ve ağrı olabilmektedir. Bu belirtiler geçicidir. Geniş çaplı toplumsal çalışmalarda her iki tür aşının da HPV 16 ve 18 genotipleri tarafından meydana getirilen prekanseröz lezyonlar bakımından %100 koruma sağladığı kanıtlanmıştır. HPV 16 ve 18 genotipleri ile önceden enfekte olmuş kadınlarda meydana gelen prekanseröz lezyonların önlenmesi konusunda aşının yararlı etkisi saptanmamıştır. Daha önce enfeksiyonu almış olan kişilerin tedavisi yönünden de aşının yararlı etkisi yoktur.

Aşı, HPV türlerinden serviks kanseri meydana getirme riski olan genotiplerinden hazırlanmıştır. Bu yüzden bütün HPV enfeksiyonlarından korunma sağlaması beklenemez. Çalışmalar aşının HPV enfeksiyonlarının %65-76’sından korunma sağladığını ortaya koyuyor. Çapraz reaksiyonlar da dikkate alındığında koruyuculuğun %85 düzeyine kadar çıkabildiği de ifade ediliyor. Bu durumda aşının, HPV enfeksiyonlarının %15-30’luk bir bölümü için koruma sağlamadığı düşünülebilir.

Aşının koruyuculuk süresi henüz net olarak ifade edilmemekle birlikte en az 5 yıl süre ile koruma sağladığı biliniyor. Bugüne kadar yapılan izleme çalışmalarının sonuçlarına göre bivalan aşı ile aşılananlarda 54 ay sonunda, kuadrivalan aşı ile aşılananlarda da 60 ay sonunda yeterli immün cevabın sürmekte olduğu saptanmıştır.

HPV enfeksiyonu cinsel yolla bulaştığı için aşının cinsel yaşamın başlamasından önceki dönemde, yani ergenlik öncesi dönemde uygulanması gerekiyor. Bu yüzden HPV aşısının yapılabilmesi özel bir aşılama yaklaşımına gereksinim göstermektedir. Aşı uygulaması bebeklik aşıları ile veya okul aşıları içinde yapılıyor olsa uygulanması daha kolay olabilirdi. Öte yandan HPV enfeksiyonu olasılığının birden fazla cinsel partner olması ile ilişkisi de bilinmektedir. Bu durum ailelerin kız çocuklarını aşılatmaları konusunda çekiniklik yaratabiliyor.

S: Tedaviden sonra hastalığın tekrarlama riski var mıdır?
C: Hastalığın evresi arttıkça tekrarlama riski artmaktadır.

S: Bu hastalıktan korunma yolları nelerdir? Hanımlara neler tavsiye edilmeli?
C: Rahim ağızı kanserinin ortadan kaldırılması için bir kadının yaşamı boyunca üç ayrı yaklaşımın benimsenmesi gerekir. İlki sağlıklı cinsel yaşam sürdürmesi, ikincisi aşılanması ve üçüncüsü ise rahim ağızı kanserinin erken teşhisi ve önlenmesinde önemli olmaya devam edecek Pap smear taramasını düzenli aralıklarla yaptırmasıdır.